Haz ve hız çağını yaşadığımız bu günlerde yaklaşık 9 yıldır, iş hayatında öne çıkmış yavaş sabah1 kavramına bir bakalım. Pek tabii, öncesinde yavaşlık ve yaşam hareketleri ilişkisinden başlayalım. Zira, günümüzde öne çıkan tüm yaklaşımların bir topluluk tarafından sahiplenilmeden sesini duyurması; bir anlamda can bulması mümkün değildir.
Eski zamanlarda sadece muhalif, aykırı ve ayrıksı hareketler topluluklara konu olurken, artık bir düşüncenin ortaya konma sürecinde de aktivist -aktör- arayışı gerekli görülmektedir.
1. Haz ve Hız Çağında Yavaş Sabah ve Yaşam Hareketleri
Yavaşlıktan ve ötekinde yaşamdan söz edebilmek, hareket noktası olarak zaman2dan söz edebilmekle ilgilidir.
Zamanı unutmak için zamana ihtiyacımız var.
Dünya Yavaşlık Enstitüsü
Yavaş yaşam, bir anlayış olarak İtalya semalarından aramıza katılmıştır. Daha doğrusu, buradaki yavaşlık kendince, kendiliğinden, doğası nispetinde vurgusuyla; yeme içme konularında başlar. Carlo Petrini amcamız 1986’da “Slow Food” hareketiyle, Fast Food kültürüne karşı gemileri yakar.
Yine İtalya’da 1999’da, bu kez şehir kültürü olarak “Cittaslow Hareketi3” başlamıştır. Bir anlamda şehirdeki sıkışmışlık hissine çare olarak sakin, çevre dostu ve az-öz ilişkisi üzerine bir yerleşim önerilir.
2. Yavaş Sabahlar ve Gündelik Yaşam
Yavaş sabah kavramı, iş hayatına yönelik günün mimarisinde yerini almıştır. İnsanın telaşe içinde güne başlaması, gün boyu yanında taşıyacağı stresi de zorunlu kılar. Halbuki insanın kendi iç zaman4ını, dış zamanıyla eşitledikten sonra güne başlaması; bilhassa entelektüel seviyede verimlilik için bir zemin teşkil eder. Her ne kadar hazzın ve hızın buna tahammül edemeyeceğini bilsem de bunu önermekten sorumluyum.
Bilirsiniz, bazen hiçbir planınız olmamasına rağmen, tüm günü evde geçirmek istersiniz. Özellikle üst üste 3-4 gün boyunca dışarıda zaman geçirdiğinizde, sonraki günler için teklifleri geri çevirirsiniz. Bu, sanki kendi içinizdeki köstekli saati “yeniden-sıfırdan” kurmak gibidir.
2.1. Dünya Yavaşlık Enstitüsü ve Zaman Felsefesi
Dünya Yavaşlık Enstitüsü’nün de işaret ettiği budur; iç zaman ve dış zamandaki eşitlik. Zira, bu eşitliğe toz konsa, tadımız kaçabilir. Mesela ısrar, panik ve acelecilik buna örnektir. Hatta aceleciliğin insandaki yerini takip edersek; kupkuru ve büsbütün yakalama arayışları5 ve yanılma sonuçları dolu bir yaşamı tarif etmiş oluruz.
Meraklısı, zaman felsefesi ve biyoritim okumaları yapabilir.
Zaman felsefesi derken, algılama gibi bilişsel süreçler yerine; hayatı anlama-anlamlandırma çabasına konu bir düşünce tarihini kastediyorum.
3. Haz ve Hız Yönetiminde Yavaşlık ve Utanç
1950’den bu yana aklın değil, duygunun literatüründe bir artış gözlemliyoruz. Nitekim nöropazarlama çalışmaları da düşünce yerine gösterge merakı üzerine ilerliyor.
(Nöropazarlama-Nörobilim alanının bilhassa deneyim pazarlaması bağlamındaki yorumları için ilgili yazıyı inceleyebilirsiniz.)
Tabi, her konuda olduğu gibi bu konuda da bir şey ortaya çıktığında, zıttını konsolide ediyor. Dolayısıyla hızın olduğu yerde yavaşlık, hazzın olduğu yerde utanç kendini gösteriyor.
Özellikle dünya kaynakları söz konusu olduğunda nasıl ki yaşam hareketleri, ölüm hareketlerini temsil eden ülkelerde hayat buluyorsa; galiba hazzın da bu konuda bize gösterdiği adresler var.
Dilim varmıyor ama.. Bu içinde yaşadığımız haz ve hız çağında; bizi kurtarsa kurtarsa, yavaşlık ve utanç kurtarabilir gibi geliyor, belki de buna inanmak istediğimden.
- Yavaş Sabah, biyoritim açısından insanın doğasına uygun ve sıralı bir başlangıcı temsil eder. ↩︎
- Zaman, Immanuel Kant’ın da katkısıyla mekan ve neden-sonuç ilişkisiyle ayrılmaz bir kavrayış malzemesidir. Anlaşılması güçtür azizim; vakit anlamına gelmez. ↩︎
- Cittaslow Hareketi, şu -artık olmayan- geniş meydanların insana verdiği huzur için bir uyanışı simgeler. ↩︎
- İç Zaman, hem biyoritim hem de sezgi bağlamında insanın hazır olması; başka bir deyişle huzur içinde yaşaması adına takip ettiği akrep-yelkovan ikilisidir. ↩︎
- Yakalama Arayışları, günümüzde orta yaş sendromu ya da geç kalmışlık hissi olarak karşımıza çıksa da sonsuzluk arayışı anlamına geldiği şüphe götürmez bir gerçektir. ↩︎