Tinin Fenomenolojisi: Yabancılık Duygusu Üzerine Notlar

Tinin Fenomenolojisi Yabancılık Duygusu Üzerine Notlar

Yabancılık duygusu için “El kapısına düşmek” tabiri vardır. Ayrık otu vardır mesela.. Önceden kaynaşmış bir gruba dahil olduğunuzda, saygının olduğu ama içtenliğin olmadığı anlar vardır. Buna benzer biçimde Hegel, Ruhun Fenomenolojisi1 adlı eserinde, bilginin doğuşu ve tarihin diyalektik döngüsü üzerine yazarken, her zaman dışarıda olanın da içeride yeri olduğuna işaret eder.

1. Yabancılık Duygusu

Yabancılık, en çok da yaş aldıkça anlaşılır. Aynaya bakıp kendinizi göremediğiniz bir an olmadı mı hiç? Yahu ben, böyle miyim? demediniz mi.. Yani, aynaya bakmadığınız sürece unuttuğunuz bir suretiniz var. Bir fotoğrafta veya bir yansımada karşılaştığınızda ise -kendinizle- bu ben miyim? (doğru ya, bu bendim) düşüncesi, işte bu yabancılık2 değil de nedir?

Malum kapitaldeyiz; adettendir, biraz para tura karıştıralım.

2. İş Hayatında Yabancılık Duygusu ve Tinin Terki

İş hayatı, bir sözleşmeyle tinin (ruhun) gönüllü olarak geride bırakılmasına güzel bir örnektir. Gelgelelim, bu sözleşmenin yasal değil belki ama en azından yasak sonuçlarından bir tanesi de yabancılık duygusudur.

Bir şirketten mülakat için bir davet aldınız diyelim. Sonrasında bir ömür orada çalışacak olsanız bile; size sürekli olarak “saçmalama, biz bir aileyiz” diyecek olsalar da.. Hani o ilk mülakat günü3 hissettirdikleri “o çiğ yabancılık” duygusundan bahsediyorum.

2.1. Algıda Asimetrik İlişki

Tüm tanışma süreçleri, asimetrik ilişkilere iyi birer örnektir. Tanıttığınız yönler başkadır; tanındığınız yönler de başka. Nihayetinde herkes kabınca alır. Başka bir deyişle, başkasının zeka sınırları ve algı düzeyi içinde sizin bir başka yorumunuz yapılır. Bu en çok da iş hayatında yaşanır.

Hani bilirsiniz, çocukluğunuzdan birileriyle yıllar sonra bir araya gelirsiniz. Herkes birbirine ilişkin anılarını anlatır. Kendinizle ilgili olanları duydukça, tek kaşınız havaya kalkar. “Ötekinde kalanla sizde olanın” farkına şaştığınız bir andır o.

2.2. Kendiliğin Yeniden Üretiminde Anıların Diyalektiği4

Kendilik, benlik ile karıştırılmadıkça bize bir yeri adresler. Bize yeni ya da yabancı olmayan bir yeri adresler. Kendilik nedir peki? Şu kadarını söylemekte tereddüt etmem; en azından bir süreçtir. Hikayemiz tamamlanana kadar bitmeyecek olan bir süreç. Birtakım istisnaları5 saymazsak.

Az önce asimetrik ilişki başlığı altında izlenen kendinde ve ötekinde başkalık meselesi, kendilik sürecimizde de vardır. Bilhassa kendimizi yeniden üretme sürecinde, yeni üretimden biraz -az biraz- geç haberdar olabiliriz.

Bir örnekse, hiçbir şekilde benzemek istemediğiniz birine dönüştüğünüzü fark ettiğiniz bir an olur. Zamanında uğradığınız bir haksızlığı, günün birinde başka birisine yaparken “kendinizi” yakalarsınız.

3. Yabancılık Duygusunun Tinin Fenomenolojisindeki Yeri

Konu yabancılık duygusu olunca, kişinin kendisine yönelik yabancılığını Albert Camus6 amcamızdan dinlemek vardı ama bu kez György Lukács7‘a başvuracağız. Kendisi, Entausserung (dışsallaşma), Ev/Evsizlik (şu meşhur Homeless) ve Yabancılık kavramlarıyla uğraşmayı sever. Bilhassa ruhun varoluş sürecinde, bir bakıma tinin fenomenolojisinde bu kavramlar arasındaki gerilimi sarıp sarmalar.

Hani, bir yerdesinizdir; her şey çok güzeldir. Diğer her şey uyum içindeyken, kendinize gözünüz takılır. İki gerçek vardır:

  • O resim çok güzeldir.
  • Siz o resme ait değilsinizdir.

İşte Lukács amcamız, tam olarak bu minvalde uykular kaçırmıştır.

Bugünse derler ya.. Koca koca adamlar, gökdelenler, holdingler.. Ambalajı açılmamış gıcır gıcır unvanlar bile, işte bu yabancılık duygusundan kurtaramamıştır bizi.

Bir tür “öteki” ile yapılan hobiler, meditatif eylemler, psikanaliz odaklı sağaltımlar da kâr etmemiştir. Galiba, kendimizi de götürdüğümüz sürece, hiçbir yere gidemiyoruz.

Madem ki öyle, o halde; arala perdeyi, bi’ bak kendine.


  1. Ruhun Fenomenolojisi (Tinin Görüngübilimi), Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Çev. Aziz Yardımlı, İdea Yayınevi, 2011. ↩︎
  2. Yabancılık, her ne kadar birçok eserde insanın kendisini terk etmesi üzerine kurulsa da unutmak, bir başka yabancılık biçimidir; en azından benim için. ↩︎
  3. Mülakat günü, bekleme salonunda yapılan çay ikramındaki geçici gülümsemeyle başlar; “biz size geri…” cümlesiyle yan yola sapar. ↩︎
  4. Diyalektik, birçok yapı-yıkım-yapı ilişkisinde olan süreklilik, döngüsellik ve ilişkisellik özelliklerini ifade eder. (Bkz. Diyalektiğin Dansı, Bertell Ollman.) ↩︎
  5. Kendilik sürecini kesintiye uğratan istisnalar, özgecilikten öte, kendini başkalarına vakfetme süreciyle başlayan; insanın kendine ihanetini fark ettiği evreye kadar devam eden kendini unutmaları kapsar. ↩︎
  6. Yabancı, Albert Camus, Çev. Ayça Sezen, Can Yayınları, 1996. ↩︎
  7. The Theory of the Novel, Georg Lukács, The MIT Press, 1974. ↩︎

Önceki Yayın

Haz ve Hız Yönetimi: Yavaş Sabah Kavramı

Sonraki Yayın

Halkla İlişkilerde Söylemin Mimarisi: Hikaye Anlatıcılığı